Martin Scorsese'nin yönettiği ve Robert De Niro'nun başrolde olduğu 'Taksi Şoförü', Amerikan sinemasının en önemli yapımlarından biridir. Film, 1970'lerin New York'una derinlemesine bir bakış sunarken, toplumun karanlık yönlerini de açığa çıkarır. Travis Bickle karakteri, yalnız ve yalnızlıktan kurtulmaya çalışan bir savaş gazisi olarak birçok izleyiciye derin bir empati kurar. Scorsese’nin ustaca yönettiği bu film, yalnızlık, psikolojik çöküş ve aşırı şiddet gibi temaları işlerken, güçlü bir karakter gelişimi sunar. 'Taksi Şoförü', sadece bir film olarak değil, aynı zamanda bir dönem eleştirisi olarak da dikkat çeker.
Filmin başrolünde yer alan Robert De Niro, Travis Bickle karakterini oldukça etkileyici bir şekilde canlandırır. De Niro'nun oyunu, karakterin ruh halindeki dalgalanmaları izleyiciye fazlasıyla hissettirir. Ayrıca, Jodie Foster, Iris karakteriyle filmde önemli bir yer tutar ve genç bir fahişe olarak Travis'in hayatının merkezine yerleşir. Harvey Keitel, 'Sport' karakteri ile filmdeki karanlık ve acımasız dünyayı yansıtır. Filmdeki diğer önemli oyuncular arasında Peter Boyle, Alonzo, ve Cybill Shepherd, Betsy rolüyle dikkat çeker.
Taksi Şoförü, yalnızlığın ve toplum dışı olmanın sonucunda insan ruhunun ne hale gelebileceğini gözler önüne serer. Scorsese, bir savaş gazisi olan Travis'in içsel çatışmalarını gösterirken, şehirdeki yalnızlık ve umutsuzluk hissini de derinlemesine işler. Bu film, izleyiciye sadece bireysel bir hikaye sunmakla kalmaz, aynı zamanda dönemin Amerika'sının toplumsal dinamiklerine dair önemli bir eleştiri niteliği taşır. İzleyici, Travis'in içsel çöküşünü ve bunu tetikleyen dışsal faktörleri incelerken, nasıl bir birey olarak umutsuzluğa düşebileceğini de anlamaya çalışır. Öne çıkan mesajlardan biri, bu kadar karamsar bir ortamda bir insanın ne kadar çarpık düşüncelere kapılabileceğidir.
Taksi Şoförü, karanlık görsel atmosferi ve etkileyici sinematografik dili ile dikkat çeker. Paul Schrader'ın senaryosu, Scorsese'nin özgün yönetim anlayışı ile birleşince etkileyici bir sinema diline dönüşür. Filmdeki gece çekimleri, yoğun gölgeler ve sararmış aydınlatmalar, izleyicide bir kaybolmuşluk hissi uyandırır. Ayrıca, De Niro'nun performansını öne çıkarmak için ustaca kullanılan yakın planlar, karakterin içsel çatışmalarını daha da derinleştirir.