Andrei Tarkovsky'nin 'Andrei Rublev' adlı eseri, hem görselliği hem de derin temalarıyla sinema tarihinin en etkileyici yapıtlarından biri olarak öne çıkar. Tarkovsky, filmde, sert tarihsel bağlamda varoluşun sorgulanmasını, sanatın ve yaratıcılığın anlamını derinlemesine işler. 1966 yılında gösterime giren film, kapsamlı bir görsel anlatım ve felsefi bir derinlik sunar. İzleyici, Rublev'in hayatındaki dönüm noktalarına tanıklık ederken, kendi içsel yolculuklarına da çıkar. Zamanın geçişi, yaşamın acıları ve manevi arayışlar, film boyunca sık sık tekrar eden temalar arasında yer alır. Tarkovsky, izleyiciyi altıncı bir duyu ile tepki vermeye çağırarak, sanatın dönüştürücü gücünü gözler önüne serer.
Filmde oynayan oyuncular arasında, Andrei Rublev karakterine hayat veren Anatoly Solonitsyn, dikkat çekici bir performans sergiler. Arkadaşları ve düşmanlarıyla olan ilişkileri, Rublev'in karakter gelişiminde önemli bir rol oynar. Ayrıca, Nikolai Burlyaev, Dmitri Svyatopolk ve Irma Raush gibi oyuncular da Rublev'in çevresindeki karakterleri canlandırarak, hikayeye derinlik katmaktadır. Özellikle, Burlyaev'in ana temaların temsilcisi olan genç bir karakteri canlandırması, filmin duygusal etkisini artırır. Her oyuncu, karakterleriyle birlikte güçlü bir topluluk oluşturur ve her birinin yaşamı, Rublev'in sanatına dair özel bir bakış açısı sunar.
Filmin ana fikri, sanatın anlamı ve insanın varoluşsal sorgulamalarına odaklanmıştır. Tarkovsky, medeniyetin karmaşası içinde sanatın saf duyguları ve bireysel deneyimleri temsil ettiğini gösterir. Andrei Rublev, dünyadaki ıstırap ve kaos karşısında, sanatın nasıl bir kurtuluş yolu sunduğunu sorgular. Film, izleyicilere bir sanatçının vizyonunu ve karanlık zamanlarda sanatın insanları nasıl birleştirdiğini anlatırken, insan olmanın getirdiği sorumlulukları da hatırlatmaktadır. Sanat ve inanç arasındaki derin bağ, filmin alt temasını oluşturur. Tarkovsky, izleyiciye, hayatın geçici doğası ve onun ardındaki derin gerçeklere dair düşünmeye teşvik eder.
Film, Tarkovsky'nin kendine has sinematografik tarzıyla dikkat çeker. Geniş açılar, uzun çekimler ve detaylı kompozisyonlar, izleyiciye tarihsel bir atmosfere immerse olma deneyimi sunar. Özel renk paleti ve doğal ışık kullanımı, belirli sahnelerde ruh hallerini ve tarihsel derinliği yansıtır. Görsellik, anlatı kadar önemli bir rol oynar ve her anın tadını çıkarmanızı sağlar. Film, tablo gibi kareleri ile Voskuram’ın resimlerinde olduğu gibi, izleyiciye sanatın hissedilmesi için önemli bir atmosfer yaratır.