İda, 2013 yılında Polonya sinemasında önemli bir yere sahip olan bir yapımdır. Yönetmenliğini Paweł Pawlikowski'nin üstlendiği bu film, 1960'ların Polonya'sında geçiyor ve genç bir kızın cinsel kimliğini, ait olduğu kültürü ve ailesinin karanlık geçmişini keşfetmesini ele alıyor. Film, sade ama güçlü bir anlatım tarzıyla, izleyiciyi hem görsel hem de duygusal olarak etkiliyor. Siyah-beyaz çekimlerle geçmişi daha somut hale getiren İda, birçok ödül kazanmış ve eleştirmenler tarafından beğenilmiştir. Gerçek bir başyapıt olarak kabul edilen bu film, hem sanatsal hem de tarihsel açıdan büyük bir değer taşıyor.
İda filminde başrolde yer alan Agata Trzebuchowska, genç Anna karakterini canlandırır. Onun performansı, izleyicilerin dikkatini çekerken; filmdeki derin duygusal karmaşıklığı da başarıyla yansıtıyor. Filmde ayrıca, anneanne rolünde Agata Kulesza var. Kulesza, karakterin sert ve karmaşık doğasını ustalıkla canlandırarak, filme derinlik katıyor. İki ana karakterin yanı sıra, diğer oyuncular da hikayenin zenginleşmesine katkıda bulunuyor. Kısa ama yoğun performanslarıyla destekleyici karakterler, filmin genel atmosferini güçlendiriyor.
İda'nın ana fikri, kimlik, aidiyet ve geçmişle yüzleşme üzerine yoğunlaşır. Film, geçmişte yaşanan travmaların bireyler üzerindeki etkisini vurgularken, aynı zamanda insanların hangi koşullarda kimliklerini bulabildiğini de sorgular. Anna'nın serüveni, izleyiciye geçmişin izleriyle yüzleşmeden geleceği inşa edemeyeceğimizi hatırlatıyor. Bu film, geçmişe bir ayna tutarak bireylerin ve toplumların nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. İda, hem kişisel hem de toplumsal bir hikaye anlatıyor, izleyiciye duygu dolu sahnelerle dolu bir deneyim sunuyor.
İda, minimalist bir sinematografi anlayışına sahiptir. Siyah-beyaz çekimleri ve dikkatlice oluşturulmuş kompozisyonlarıyla, her sahne adeta bir tablo gibi karşımıza çıkıyor. Film, kullanılan doğal ışık ve estetik çerçevelemelerle, atmosferi yoğun bir şekilde hissettiriyor. Sade ama etkili bir görüntü dili, izleyicide geçmişe yönelik bir nostalji yaratırken, aynı zamanda karakterlerin içsel yolculuklarına da ışık tutuyor.