2014 yapımı The Theory of Everything, ünlü fizikçi Stephen Hawking'in hayatını, kariyerini ve kişisel ilişkilerini anlatan etkileyici bir biyografidir. Filmin yönetmenliğini James Marsh üstlenirken, Eddie Redmayne Hawking’i canlandırarak olağanüstü bir performans sergiler. Felç geçirmeden önceki genç Hawking'i ve hastalığıyla mücadelesini, eşinin ona olan desteği ile birlikte izleriz. Film, sadece bir bilim insanının hikâyesi değil, aynı zamanda sevgi, azim ve insan ruhunun gücü üzerine de dokunaklı bir anlatıdır. Görselliği, müziği ve güçlü oyunculuklarıyla film, izleyicileri etkileyerek düşündürür ve duygusallaştırır.
Eddie Redmayne, Stephen Hawking'i canlandırarak olağanüstü bir performansa imza atar ve bu rolüyle En İyi Aktör Oscar'ını kazanır. Felicity Jones ise Hawking'in eşi Jane Wilde'ı oynar; güçlü bir kadın karakter olarak öne çıkar. Diğer önemli oyuncular arasında Tom Prior ve David Thewlis bulunur. Her biri, karakterlerini derinlemesine anlamak ve duygusal bir bağ kurmak için titizlikle performans sergiler. Redmayne'nin bedensel dilini ve ses tonunu dikkatle çalışması, filmdeki gerçekçiliği artıran unsurlardan biridir.
The Theory of Everything, insanın azmi ve sevgi ilişkilerinin gücünü vurgulayan bir yapımdır. Stephen Hawking'in bilime yaptığı katkılar, onun engellerle nasıl başa çıktığını gösterirken, aynı zamanda insan ruhunun sınır tanımadığını da ifade eder. Filmde, sezgi ve cesaretle hareket eden bir insanın, zorlukların üstesinden nasıl geldiği ve sevgisinin ona nasıl bir destek sağladığı ön plandadır. Aynı zamanda, bilim ve aşkın bir arada nasıl harmanlanabileceği de filmin önemli bir alt metnidir; Hawking, bulunduğu şartlara rağmen bilgiye ve sevgisine olan tutkusunu kaybetmez.
Film, özellikle duygusal anların yoğun olduğu sahnelerde etkileyici bir sinematografi kullanır. Renk paleti sıcak ve pozitif duyguları yansıtırken, bazen karanlık ve melankolik anlara da geçiş yapar. Görüntü yönetmenliği, hem Hawking'in içsel mücadelelerini hem de dış dünyayı eş zamanlı olarak ustalıkla yakalar. Müzik, film boyunca gösterilen duygusal derinliği artırırken, izleyiciyi hikâyeye daha da bağlar.