'Spencer', 1990'ların başında Prenses Diana'nın hayatının dönüm noktalarından birini anlatan etkileyici bir film olarak dikkat çeker. Çarpıcı görüntüleri ve Kristen Stewart'ın sahnedeki güçlü yorumu ile bu film, Diana'nın içsel çatışmalarını ve karmaşık duygularını etkileyici bir şekilde sunar. Yılın en çok merak edilen biyografilerinden biri olan 'Spencer', sadece tarihi bir olayın ötesine geçerek kadın kimliği ve medya baskısını da gözler önüne serer. Yıllar boyunca tartışılan olgulara yer veren film, hayranların unutamadığı Sapphire and Steele mucizesinin de izlerini taşır.
Kristen Stewart, filmde Prenses Diana karakterine hayat vererek etkileyici bir performans sergiler. Stewart, zarafetini ve duygusallığını çok iyi bir dengede sunarak Diana’nın duygusal karmaşasını yakalar. Timothy Spall, Diana'nın sadık hizmetçisi rolünde görünerek, karaktere derinlik katar. Ayrıca, Jack Farthing, Prens Charles’ı canlandırır ve ikili arasındaki karmaşık ilişkiyi derinlemesine yansıtır. Filmde ayrıca, Sally Hawkins ve Sean Harris gibi değerli oyuncular da yer alır. Her biri, filmdeki karakterlerin gerilimli ve duygusal atmosferine önemli katkılarda bulunur.
'Spencer', bireysel kimlik ve toplumsal beklentiler arasındaki çatışmayı derinlemesine işler. Prenses Diana'nın yaşamı üzerinden, toplumda kadının taşıdığı rol ve bu role dair beklentiler sorgulanır. Film, bireyin özgürlüğü için mücadele verirken karşılaştığı zorlukların ve yalnızlığın bir yansımasıdır. Gerçek hikayeden ilham alan bu yapıtta, kişisel kayıplar, aşk ve ihanet gibi temalar işlenerek, derin bir drama sunulur. Sonuç olarak, 'Spencer', sadece bir kraliyet hikayesi değil, aynı zamanda evrensel bir insan hikayesidir ve bu yüzden izleyicilere derin bir bağ kurma fırsatı sunar.
Film, kendine has görsel dili ile dikkat çeker. Sinematografik olarak karanlık ve etkileyici renk paleti, karakterin içsel huzursuzluğunu destekleyen atmosfer yaratır. Anlık kesmeler ve yoğun yaklaşımlar, izleyicilere Diana'nın duygusal durumunu hissettirirken, genel olarak rahatsız edici ve çarpıcı bir görsellik sunar. Müzik ve ses tasarımı da, Diana'nın yalnızlığını ve cinsel gerilimini arttırarak fotoğrafçılıkla birleşip izleyiciyi etkiler.